Endülüs

Endülüs’teyiz.

Endülüs deyince akla hiç şüphesiz İspanya değil, Tarık Bin Ziyad gelir. Zira İber yarımadasını Endülüs yapan Tarık Bin Ziyad’tır. Azim ve kararlılıkla ilayi kelimetullah davası uğruna geldikleri yarımada da gemileri yaktırıp, kendilerine fetih ve şehadetten başka seçenek bırakmamıştır. Çıkarmadan sonra askerlerine kısaca şöyle seslenmiştir:

“Allah’ü Teâlâ’ya hamd-ü senalar olsun.

Ey İnsanlar! Çıkış nerede? Arkanızdan deniz, önünüzden düşman… Allah’a yemin olsun ki, sizler için doğruluk ve sabırdan başka çıkış yolu yok. Zira bu ikisi yenilmez askerlerdir ve sayıca azlığınızın bir zararı yoktur. Tembellik, başarısızlık, çekişme ve kibir olduğu sürece sayıca çok olmak fayda vermez. Bilesiniz ki, sizler bu ada da, kurtlar sofrasındaki yetimlerden beter durumdasınız! Düşmanınız sizi ordusu ve cephanesi bol silahlarıyla karşıladı. Sizin ise, düşmanınızın elinden aşıracaklarınız ve taşıdığınız kılıçlarınızdan başka bir şeyiniz yok.

Allah, dünya ve ahirette sizlerin yardımcısı olacak şanınızı yüceltecektir. Nitekim ben de bu adanın zalim kralını yakalayıp öldürmek veya öldürülmek üzere yola çıkmış bulunuyorum. Eğer öldürülürsem, sakın ola ki, zaafa kapılıp da üzülmeyin; ayrılığa da düşmeyin ki, gücünüz kırılıp, gerisin geriye kaçmak zorunda kalmayasınız. Aksi halde, kiminiz öldürülür, kiminiz de esir düşersiniz. Sakın ha sakın, zillete razı olmayınız.

Allahım!

Senin rızanı kazanmak için senin yolunda cihada çıkan bu gençler; gariban, meçhul, kalplerinde gizledikleri ve açığa vurdukları şeyleri senin zatından başkasının bilmediği insanlardır. Onlara bahşetmiş olduğun ulvi arzular sayesinde; tümüyle senin hükmünle hükmedecekleri ve orada yalnızca senin emirlerini icra edecekleri dünyanın efendisi olmaktan başka bir şeye razı olmazlar. Onlar, nazarlarında “yüce” olanın zat-ı ilahin olduğu, heybetlerinden denizlerin ikiye ayrıldığı, cesaretlerinden dağların titrediği kahraman komandolardır. Allah’ım bizi izzetli eyle. Bize güç ver. Senin ve bizim düşmanlarımıza karşı bize yardım et. Bize Halifelerin izzetini, büyüklerin hikmetini, muttakilerin himmetini bahşeyle. Ülkelerimizi yemyeşil cennet bahçelerine dönüştür. Akrabalar, kardeşler arasında ülfet nasip eyle, bizlere göklerin kapılarını açıver. Son duamız, her türlü övgüye lâyık âlemlerin rabbi Allah’adır.”

Tarık Bin Ziyad’ı anlamak ve Müslümanların inşa ettiği medeniyeti gözlemlemek amacıyla yolumuz Endülüs’e İspanya’ya düştü.

Öncelikle Kurtuba şehrine ulaştık. 10. yüzyılda 300 civarı camisi, hanları, hamamları, sarayları ile Avrupa’nın en kalabalık ve modern şehri iken Hristiyan egemenliği altında bugün öyle bir görüntü maalesef yok. O medeniyetten neredeyse eser kalmamış. Kurtuba Camisine ulaştık. Cami kiliseye, minaresi çan kulesine çevrilmiş. Kurtuba’da her ne kadar ezan sesi duyamasakta sanki o eski günlerde yaşıyormuşuz gibi bir his uyandırdı. Sanki Kurtuba bir parçamız, bizden kopmamış gibi. Her an ezan okunacak ve biz namaza gidecekmişiz gibi. Sonra Medinet’üz Zehra’ya geçiyoruz. Eşsiz güzellikte…

Gırnata (Granada) ise bir başkaydı.

Uygarlıkta ve kültürde Avrupa’dan ilerdeydi. Saraylar ve camiler ile süslendi. Her taşıyla “La Galibe İllallah” diye zikreden Elhamra Sarayı burada. Adeta Endülüs’ün incisi. Hristiyanlar İber yarımadasından Müslümanların atılması için çok çaba sarfettiler. (Kraliçe İsabelle’in Gırnata alınıncaya kadar yıkanmayacağını belirtmesi durumun ciddiyetini göstermektedir.) Sonunda Gırnata'ya giren Hristiyanlar Müslümanları kılıçtan geçirdiler, camileri yıktılar, kütüphaneleri yaktılar. Elhamra Sarayını korumasız bıraktılar. İslam kültürünün etkisi ve izlerini silmek istediler ama bugün hala İspanya'da görülmekte. Yüzyıllar sonra Amerikan Büyükelçisi olan Washington Irving Elhamra Sarayı’nda kalıyor ve Elhamra hakkında bir kitap yazarak burayı yine göz önüne çıkarıyor. Kitapta satırlar geçiyor: "Bir Hristiyan toprağının bağrındaki Müslüman sarayı; Batı'nın gotik binaları arasındaki şark abidesi; fetheden, yöneten ve yok olup giden yiğit, zeki ve seçkin bir halkın zarif kalıntısı El Hamra." Bu kitap sayesinde Elhamra tadilattan geçmiş ve turistlerin vazgeçilmez uğrak yerlerinden olmuş.

Velhasıl kelam her şehrinde bizi çeken bir şeyler mutlaka var. Endülüs şehirleri bizleri bekliyor. Gezgin gibi değil de alıcı gözle bakalım derim. Görmek istediklerimizi Tarık Bin Ziyad’ın gözleriyle bakarak görebiliriz.

Sevgilerimle…

Fotoğraflar için tıklayınız.

Yorum Gönder

Güvenlik Kodu 18 + 1 = ?
Bu site, Bulut Web Site Web Tasarım Sistemi kullanmaktadır.
Şimdi Ara Canlı Yardım